18 Mayıs 2010 Salı

ANKSİYETE (Freud)

Psikanalitik görüşte, insan doğasını anlamanın bir yolu da, bu kavramda kapsamlı olarak ele alınan anksiyetedir. Anksiyete, bizi bir şeyler yapmaya iten gerilim durumudur. İd-ego-süper ego arasındaki çatışmalar sonucu ortaya çıkar. Bunun işlevi, egoyu bilinç dışı dürtülerrin ortaya çıkması tehdidine karşı uyarmaktırr. Eğer ego akılcı ve direkt yöntemlerle anksiyeteyi kontrol edemezse, gerçek dışı yöntemlere yani savunma mekanizmalarına başvurur. 3 tür anksiyete vardır:

1. Gerçeklik Anksiyetesi; Dış dünyadan gelen tehditlerre karşı duyulan korkudur. Anksiyatenin düzeyi tehdit düzeyi ile gerçekçi olarak bağlantılıdır.

2. Nevrotik Anksiyete; İç güdülerinin elden gideceği korkusudur. Cezalandırılma korkusu esastır.

3. Törel Anksiyete; Kişinin kendi vicdanından korkmasıdır.
Bilinci iyi gelişmiş bir insan bu son iki anksiyeteyi fazla yaşamaz. Vicdanı çok fazla gelişmiş bir insan, ahlaki değerlerine ters hareket ettiği zaman rahatsızlık duyuyor.

PSİKANALİTİK TERAPİ - BİLİNÇDIŞI VE BİLİNÇ

Bilinçdışı ve Bilinç : Bilinçdışı kavramı Freud'un psikolojiye getirdiği en büyük katkıdır. Daavranış problemlerinin anlaşılmasında ana kavramı oluşturmaktadır. Bilinçdışı üzerinde direkt olarak çalışılamaz; ancak bazı klinik yöntemler ve gözlemlerle fark edilebilir. Bunlar;

a. Rüyalar,
b. Dil sürçmeleri ve unutmalar,
c. Hipnoz esnasında yapılan telkinlerin daha sonra davranışa dönüşümü
d. Serbest çağğrışım tekniklerinden çıkarılan materyaller ile,
e. Projektif tekniklerden çıkarılan materyaller ile,

Freud'a göre bilinçlilik, toplam zihnin çok az bir bölümünü işgal eder. Bilinç dışı ile bilinç arasında istendiği zaman fark edilebilir bir alan vardır. Buraya bilinç öncesi denir. Kabul edilemeyen gereksinim ve istekler bilinçdışına bastırılır. Psikanalitik terapide amaç, gerçek psikolojik fonksiyonların içinde geçtiği bilinçdışını, bilinçli kılmaktır. Bilinçdışını fark etmiyor olsak bile, davranışlarımızı etkileyicidir. Bilinçdışı süreçler, bütün nevrotik tipteki davranışların kökenini teşkil eder. Bilinçdışının fark ettirilmesi durumuna "içgörü" denir. İki türlüdür:

1. Bilişsel İçgörü 2. Duygusal İçgörü
Bilişsel içgörü tek başına davranışı değiştirici değildir. Semptomun anlamını keşfetme, bilinçdışı bastırılmış materyalin açığa çıkmasını sağlar.

PSİKANALİTİK TERAPİ - İNSAN DOĞASINA BAKIŞ

İnsan doğasına Bakış : (Nedene Dayalı) Deterministiktir.
Freud'a göre insanlar mantık dışı güçler, güdüler ve yaşamın ilk beş yılı içerisindeki psiko-seksüel olaylar sonucuda oluşan kişilik çerçevesinde davranmaktadırlar. Ortodoks Freudian görüş, her davranışın bir nedeni olduğuna inanır. İnsan bir enerji sisteminden ibarettir.

Bu enerjinin id, ego ve süper ego arasındaki dağılımı, kişiliğinin işleyişini belirler. Bu enerjiye libido adını vermiştir. Başlangıçta sadece cinsel enerji denen libido, kuramın evrimleşmesi ile yaşam enerjisi anlamına dönüşmüştür. Ortodoks Freudian bakış açısı, insanları enerji sistemleri olarak görür. Enerji miktarı sınırlıdır. İd, ego ve süper ego gibi sistemlerden bir tanesi, diğer iki sistem arasında kontrol kurar. Böylelikle kişinin davranış yönelimi belirlenir. İd psişik enerjinin deposudur. Ego ve süper egonun çalışması için güç sağlar. İd aynı zamanda libido ile bağlantılıdır. Libido insan ırkının ve bireyin yaşamını devam ettirmeyi hedefler. Büyüme, gelişme ve yaratıcılığı sağlar. Bunun tam karşıtı ölüm korkusudur(Destrudo). Saldırganlık dürtüleri destrudonun ürünüdür. Freud'un insan ırkına karşı kötü bakış açısı, daha sonraları çok eleştirilmiştir. Saldırganlığın doğuştan olduğu düşüncesi en fazla eleştiri alan görüşüdür.

PSİKANALİTİK TERAPİ

1. Kişiliğin Yapısı: Bunlar süreç isimleri olup birbirinden bağımsız işlev görmezler. Sadece kişiliğin anlaşılmasını sağlamak için belirlenmiş hipotetik yapılardır. İd, biyolojik; ego, psikolojik; süperego, sosyal yönleridir.

İD : İnsan doğduğu zaman tamamıyla id'dir. Psişik enerjinin kaynağıdır. İç güdülerin merkezidir. Organizasyon yoktur. İsteyicidir ve kararlıdır. Birinci süreç düşünceye göre işlv görür. Bunun anlamı zaman, mekan ve mantık kavramının olmamasıdır. Rüyalarda görülür. İd gerilimi kaldıramaz. Böylece hemen "homeostazis"i sağlamaya çalışır. Zevk psensibine göre hareket eder. Acıdan kaçar, zevke yönelir. Mantıksız ahlaksız ve düşüncesizdir. Düşünmez, ister ve yapar. İd bilinçdışıdır. Fakat bilinç öncesi ve bilinçte de işlev görür.

EGO :Gerçek ve dış dünya ile bağlantıyı sağlar. 2.cil süreç düşünceye göre işlev görür. Mantık esastır. Yer ve durum, zaman gözetilir. Kişiliğin hükümeti, yürütme organı, kontrol edici ve düzenleyicidir. İd, süper ego ve dış dünyadan gelen mesajları yöneten trafik lambası gibidir. Sansür ederek bilinci kontrol eder. Gerçeklik prensibine göre çalışır. Gereksinimlerini doyurmak için planlar düzenler ve uygular. İd' in impluslarını mantık süzgecinden geçirerek kontrol eder. İd sadece öznel gerçekliği bilir. Ego ise öznel gerçekliği dış gerçekliğe uydurmak için çalışır.

SÜPER EGO : Ahlaklı, kuralcı ve yargılayıcıdır. Kişinin davranışlarını iyi mi ya da kötü mü, doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu görevlendirir. İdeali belirler, gerçeği değil. Sadece zevk için değil mükemmel olmak için hareket işler. Geleneksel değerleri, toplum ideallerini içerir. Anne-baba-toplum etkisi ile oluşur. İd güdülerini bastırır, egoyu ahlaklı davranmak için iknaya çalışır ve mükemmeli arar. Anne-baba-toplum değerlerinin içrerleştirilmesi ile oluşur. Bu da ödül veya ceza yöntemiyle yapılmıştır. İçrerleştirilen ödül ve gurur duygusuna ve benlik sevgisine, ceza ise suçluluk ve aşağılık duygusuna neden olur.

PSİKOLOJİK DANIŞMA YAKLAŞIMLARI

1982 YILINA KADAR VAROLAN
PSİKOLOJİK DANIŞMA YAKLAŞIMLARI
9 temel yaklaşım vardır :

1. Psikanalitik Terapi - Freud
Psikoterapi tarihinin ilk görüşüdür, ilk sistemidir. Psikanaliz bir kişilik kuramıdır, bir felsefi sistemdir, bir psiko-terapi yöntemidir.


2. Psikanalitik Terapinin Uyarımcıları ve Evrimleşmiş Şekilleri - Jung, Adler, Fromm, Horney, Sullivan, Rich, Ericson Freud'tan etkilenmişlerdir.
Ortodoks psikanalizi değiştirmek üzere kuram geliştirmişlerdir. Sosyo-kültürel etkenlerin önemini vurgularlar. Bilinçli etkenler, kişilerarasın ilişkiler bireyin gelişiminde önem taşır. Halen hepsinin görüşü de geçerlidir. Yeni gelişmeler bu görüşler üzerine yapılmaktadır.


3. Varoluşçu Terapi - Maslow,May, Frankl, Jourard
Psikolojide üçüncü güçtür. Hem psikanalize hem de davranışçılığa tepki olarak gelişti. İnsan varlığını denek yapmaya karşıdır.


4. Kişi Merkezli Terapi - Carl Rogers
PDR'nin babasıdır. Psikanalize tepki olarak 1940 yıllarında yönlendirici olmayan terapi adı altında gelişti. Danışana terapide daha fazla sorumluluk yüklenir.


5. Gestalt Terapi - Fritz Perls
Analitik terapiye karşıt olarak gelişmiştir. Deneyimlere önem verme, günlük yaşama önem verme, farkındalık ve bütünleşmeye önem verme esastır. Zihin ve beden işlevlerinin bütünleştirilmesi esasına dayanr. Örnek; dans ederek tedavi bunun bir şeklidir.


6. Transaksiyonel Analiz - Eric Berne
Çağdaş modeldir. Bilişsel ve davranışsal yönlerin bütünleştirilmesi esasına dayanır. İnsanlara şu andaki farkındalıkları içinde kararlarını gözden geçirme, analiz etme esasına dayanır.


7. Davranışçı Terapi -Bandura, Mahoney, Weichanbaum, Beck, Wolpe, Lazarus, Kordin
Davranış bozukluklarının düzeltilmesinde öğrenme prensipleri uygulanır. Her sonuç yeni bir araştırma için oluşturucudur. Burada her teknik yeniden ıslah edilmesi gereken bir özellik taşır.


8. Rasyonel Emotif Terapi ( RET ) Mantıksal, Duygusal Tedavi - Albert Allis
Üst düzeyde öğretici, bilişsel, eylem yönelimli tedavi modelidir. Kişisel problemlerin temelinde inanç sistemlerinin ve düşüncenin rolü olduğu şeklinde görüşleri vardır.


9. Gerçek Tedavi (Reality Teraphy) -William Glasser
Geleneksel tedavilere tepki olarak gelişmiştir. Şu ana vurgu yapar. Gelecek ve geçmiş değil, şimdi önemlidir. Kıssa sürelidir. 4-5 seansta bitirilir. Kişinin gücünün açığa çıkarılması esastır. Temelde kişiye gerçekçi olma yolları öğretilir.

Gerçekçi davranış başarıya ulaşmak için esastır.

Bu dokuz temel yaklaşım 4 kategoride ele alınır:
1. Psikodinamik yaklaşım
2. Yedi sosyal psikolojik kuramcı ve ego psikologları denen grup (bunlara neo-freudianlar ya da neo-analitik uygulamacılar diyoruz)
3. Varoluşçu yaklaşım, kişi merkezli yaklaşım ve Gestalt terapiyi kapsayan, insancıl psikoloji üzerinde temellenmiş deneysel ilişki yönelimli terapiler (hümanistik psikoloji)
4. Bilişsel ve davranışsal yönelimli, hareket yönelimli tedaviler (T.A., RET, Davranış Tedavisi, Gerçek Tedavisi)

13 Mayıs 2010 Perşembe

ARA CİNSELLİĞİ (intersex)

Her iki cinse özgü ikincil; kimi kez de birincil cinsel özelliklerin bir kişide bulunması. Bunların dış görünümleriyle iç cinsel yapıları
birbirinden farklıdır. Bu durum erkenden sapranıp, çocuk, ağır basan cinsi yönünde yetiştirilmeli; gereken olgunluğa geldiğinde de
tedavi görmelidir. Ruhsal - cinzel özdeşleşmenin tamamlanma yaşı olan 3-4 yaşlarında, önce saptanmalı, çocuğun ruhsal-cinsel gelişimi
o yönde desteklenerek, çocuk, cinsel kimlik bunalımından kurtarılmalıdır.

6 Mayıs 2010 Perşembe

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU (antisocial personality disorder)

Ergenlik başında ya da çocuklukta ortaya çıkan ve erişkinlik yıllarında süren, başkalarının haklarını dikkate almama ya da çiğneme gibi yaygın bir davranış
örüntüsüyle tanımlanan bir rahatsızlıktır. Yinelenen yalan söyleme, nezaketsizlik, hırsızlık, acımasızlık, sevgiye dayalı kalıcı ilişkiler kuramama, sorumsuzluk,
sıkıntıya gelememe, cezadan ders çıkarmama, engellenmeye dayanamama, birine balılık gösterememe, şiddete yönelme, vb., antisosyal kişilik bozukluklarıın belli
başlılarıdır.

Bu tipler, temelde toplumsallaşmamış olsalar da va rolan toplumsal becerilerini, başkalarını sömürmek ve kendi çıkarlarına yönlendirmek için ustalıkla
kullanmaktadırlar.

Kişiye antisosyal tanısı koymak için 18yaşını beklemek gerekmektedir. Ancak o kişiye 15yaşından önce tutum bozukluğu konmuş olmalıdır.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK (antisocial personality)

Temelde toplumsallaşmamı olan ve davranış yapıları yüzünden toplumla sürekli çatışma durumunda olan kişilik yapısı.

ANTİDEPRESAN (antidepressant)

Genellikle depresan tedavisinde kullanılan psikoaktif ilaçların ortak adı.

ANSAL YETİLER (mental faculty)

Bellek, düşünme, istenç, duygu gibi birbirinden bağımsız güçler, zihinsel melekeler.
Bu zihinsel güçlerin birbirinden bağımsız olarak işlediği görüşü, bilimsel geçerlilik kazanmamıştır.

ANSAL YAPI (mental structure)

Kişinin öğelerinin yapılardaki gibi, birbiriyle ve bütünle kaynaşmış olduğu görüşü.

ANSAL SAKATLIK (mental defect)

Zihinsel yetersizlik nedeniyle normal okul öğreniminden yararlanamama, yaşama uyumda başarısızlık gösterme durumu.

ansal örüntü, ansal örütü nedir, mental organization, psikoloji sözlüğü

Kişinin uyumlu olduğu, özlem ve dileklerini başarıyla doyurabildiği sürekli, mutlu bir sağlık durumu.

ANSAL ÖRÜNTÜ (mental organization)

Ruhsal görev, özellik ya da süreçlerden birini ya da birkaçını nicelik yönünden belirleme işi.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

ANSAL ÖLÇME (mental measurement)

Ruhsal görev, özellik ya da süreçlerden birini ya da birkaçını nicelik yönünden belirleme işi.

ANSAL OLGUNLUK (mental maturity)

Bireyin yetişkinlikte erişebileceği ortalama zihinsel gelişim düzeyi.

ANSAL KÖRLÜK (mental blindnes)

Gerçeklerle yüzleşmeye karşı gösterilen direnç.

ANSAL GERİLİK (mental retardation, oligofrenia)

Kalıtımsal ya da çevresel nedenlerle zihinsel yeteneklerin normalin belirgin bir biçimde altında olma durumu.
Bu gerginlik düzeyi 75 zeka bölümünün altında olanları içermektedir.

ANSAL GELİŞİM (mental development)

Çocukluktan yetişkinliğe değin ya da yaşamın bşka bir dönemi içinde zihinsel yapıda ve yeteneklerde görülen sürekli olgunlaşma.

ANSAL ÇÖKÜNTÜ (mental deterioration)

Ruh hastaları ve yaşlı kişilerde zihinsel yapının, düzeltilemeyecek derecede bozulup çökmesi.

ANSAL BÜYÜME (mental growth)

Takvim yaşına koşut olarak herhangi bir ruhsal süreçte, özellikle zihinde gerçekleşen gelişme.

ANORMALLİK PSİKOLOJİSİ (abnormal psychology)

Kişideki davranış bozukluklarını ve davranış güçsüzlüklerini inceleyen psikoloji dalı.

ANNE KARMAŞASI (mother complex)

Erkek ya da kız çocuğun, annesine karşı geliştirdiği aşırı duygusal bağlılık.

ANNE DÜRTÜSÜ (maternal drive)

Canlı türlerinin dişisinin, yavrularını barındırma, besleme ve koruma gibi davranışlarını ortaya çıkartan dürtü.

ANNE BENZERİNİ SEÇME (anaclitic objec choice)

Bilinçli ya da bilinçsiz olarak, sevdiği kişiyi ilk çocukluk çağlarında bağlandığı anne ya da süt annesine benzeyenlerden seçme.

ANNE BABA İMGESİ (parental image)

Çocuk ya da yetişkinin, küçüklüğünde anne-babasına ilişkin oluşturduğu imge.

ANNELİK DAVRANIŞI (maternal behaviour)

Pek çok canlı türünün dişilerinde görülen, yavrularının koruma, bakım ve yetiştirilmesiyle ilgili davranış.

ANLIKSAL OLGUNLUK (intellectual maturity)

Kişinin zihinsel gelişim yönünden yaşına uygun ya da yetişkinlere özgü ulaştığı gelişimsel düzeyi, zihni olgunluk

ANLIK BELLİK (İmmediate memory)

Duygusal girdilerin kodlanmasına tampon görevi yapan; bilgi geçişi hızlı ve depolanma kapasitesi düşük olan bir bellek türü.
Anlık bellek, bilginin çok kısa bir aralık için depolanabildiği çok küçük boyutlu bir yerdir. Bu nedenle, merkezi işlemlerle duyusal işlemler
arasında bir kanal görevi, tampon bir depo görevi görmektedir. Burada sadece birkaç simge tutulabilir.

ANLATIM YİTİMİ (asemia)

Düşündüğünü anlatma, yazı, söz ve işaretleri anlama ve kullanma gücünü yitirme.

ANLATIMSAL TEDAVİ (expressive therapy)

Ruhsal hastalıklara yol açan bilinçaltı karmaşalarının adım adım çözümünde müzik, oyun ve sahne çalışmaları gibi anlatımsal etkinliklerden yararlanan tedavi.

ANLATIMSAL DAVRANIŞ (expressive behaviour)

Canlıda kendiliğinden doğup ketlenmeyen ve onun duygu, düşünce ve coşkularını yansıtan davranış.

ANLATIM (expression)

Söz, çizgi, deyim, müzik, resim, devimin ve benzeri yollarla düşünce ve duyguları
dile getirme, ifade.

ANLAM YİTİMİ (acataamathesia)

Konuşulan dilin anlamını kavrama gücünü yitirme.

ANLAMSAL TEDAVİ (semantic therapy)

Coşku yüklü sözcüklerin yanlış yorumlanışını gedererek kişisel uyumu geliştirme.

ANLAMBİLİM (semantics)

İnsanın dil simgelerine ilişkin öğrenim ve tepkileriyle uğraşan; sözcüklerin anlam bakımından özelliklerinive evrimsel değişimlerini inceleyen bilim dalı.

ANLAMA PSİKOLOJİSİ (understanding pscyhology)

Ruhsal süreçlerin betimleme yoluyla değil, sezgi yoluyla anlaşılması gerektiği ileri süren Alman psikoloji akımı.

ANLAMA (understanding)

1. Bir nesnenin, bir canlı varlığın bilincine varmayı ya da onunla ilgili bilgileri edinmeyi
sağlayan süreç.
2. Olay, olgu ve varlıkların anlamını kavrama, onların bilincine varma.

ANKET (survey)

Telefonla, yüz yüze ya da yazılı görüşmelerle; gazete, dergi, internet gibi yaygın iletişim araçları, ev ziyaretleri ve benzerleriyle uygulanan ve çok sayıda insandan bilgi toplamaya elverişli; ancak, çok formatlı olmayabilen gözlemsel,
tanımlayıcı bir araştırma tekniği. Bu tür araştırmalar, daha çok insanın belli bir konudaki inanç, tutum, beklenti, kanı,
yeğlayiş gibi genel eğilim ve özelliklerini ortaya çıkarmak amacıyla yapılmaktadır.

Güvenirliği ve geçerliği düşük olmasına karşın, kolay, ucuz oluşu ve çok sayıda kişiden kısa sürede birçok konuda görüş alma olanağının buluşunu nedeniyle anket, en çok kullanılan teknik ve araçlardan biridir. Özellikle ruhbilim, toplumbilim
ve eğitimbiliminin gelişmesine önemki katkıları olmaktadır.

ANİMA, ANİMUS (Jung' a göre)

Anima, erkekteki dişi ilk örnek (arketip); animus da kadındaki erkek ilk önektir.
İnsan, gerçekte iki cinsli olduğu için,erkek ve dişi hormonlarını birlikte salgılıyor. Bunları kadını erkekle, erkeğin kadınla birlikte geçirdiği ırksal
yaşantılar oluşturuyor. Yüzyıllar boyunca kadınla birlikte yaşamış olan erkek, dişileşmiş; erkekle birlikte yaşamış olan
kadın da erkekleşmiştir.Anima, erkeğin, kadını; animus da kadının erkeği tanımasına yardım ediyor. Kişinin uyum sağlayabilmesi, mutlu
olması için, ırksal bilinçdışı istekleriyle dış dünya gereksinimlerinin uzlaşması
gerekmektedir.

ANIMSAMA (reminiscence)

Öğrenilmiş ya da olmuş bir şeyi bellekte yeniden canlandırma; hatırlama.

ANILAMA (retrospection)

Bir yaşantının bitiminde, kişinin o yaşantılarını en azından kendi kendine sözlü olarak anıp yinelenmesi.

ANIKLIK (aptitude)

Belirli bir öğretim sonunda kişinin erişebileceği yeterlik düzeyini belirlediği vardayılan yetenek, istidat.

ANI KARIŞIKLIĞI (paramnesia)

Gerçek olmayan bir anının gerçek sanılması.

ANIDA TUTMA (retention)

Öğrenilen bir konu ya da davranışı, gerektiğinde anımsayacak biçimde bellekte saklama;
Hatırda tutma

ANALIK DÜRTÜSÜ (maternal drive)

Bir canlı türünün dişisinde, yavrularını beslemek, barındırmak, korumak gibi
davranışları ortaya çıkaran dürtü.

ANALIK DAVRANIŞI (maternal behavior)

Canlı türlerinin çoğunun dişilerinde görülen, yavrularının bakım, koruma ve
yetiştirilmesiyle ilgili olan davranış.

ANA KUZUSU (momist)

Annesine ya da onun yerine geçen başka bir yetişkine aşırı derecede bağlanan kişi.

ANAERKİL AİLE (matriarchal family, maternal family)

1. Çocukların, kalıt ve benzerlerinin anneye bağlı olarak işlem gördüğü bir aile türü.
2. Yetkenin annede ya da ailenin kadın başkanında toplandığı aile türü.

AN (mind)

Canlının davranış ve duygu dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin örgütlü bütünlüğü. zihin.

AMFETAMİNLER (amphetamines)

Ülkemizde yasaklanmış olan, bağımlılık yapan uyarıcı bir kimyasal madde grubu. Bedensel ve zihinsel etkinlikleri
artıranialçlar, iştahsızlık yarattığı için zayıflamak, uykuyu kaçırmak ve yorgunluk gidermek için asıl amacı dışında kullanıldıklarında
paranoid psikoz benzeri belirtilerin, sanrıların ortaya çıkmasına neden olabiliyorlar. İlaç kesilince bu bağımlılarda
yorgunluk, bilinç bulanıklıığı, yönelim bozukluğu, bitkinlik ve intihar girişimi görülüyor.

AMAÇLI UNUTMA ( intentional forgetting)

Bilinçte bulanması, anımsaması kişiyi tedirgin eden anı, bilgi yaşantıların bilinç dışana itilmesi.

AMAÇLI KAZA (intentional accident)

Bilinçsiz güdülerin etkisiyle ortaya çıkan kaza.

Amaç basamaklarının varsayımı (goal - graniet hypothes)

Bir canlının zaman ve yer yönünden hedefine yaklaştıkça artan bir
canlılık ve devinimsellik göstereceğini ileri süren kuram.

AMAÇ (goal)

1. Eğitim alanında bir etkinliğe, bir eyleme başlarken erişilmek istenen, öğrenim sürecine bütünlük ve anlam
kazandıran sonuç
qqq
2. Eğitim görevlilerince saptanan ve düzenlenen programlar sonucu öğrenci davranışında gerçekleşmesi beklenen
değişim.

ALZHEİMER HASTALIĞI (alzheimer disease)

Daha çok kadınlarda görülen bu hastalığın ilk belirtileri, hafif bellek yitimi ve giyim tutarlılığı olarak ortaya çıkar. Hasta,
yönelim bozukluğu göstermenin yanı sıra, bir sözcüğü, kırık plak gibi yineliyor. Konuşma ve yazma bozuluyor. Özdeşleşme ve
tanıma sorunları yaşanıyor. Duygu dengesi bozuluyor. Devinimsel huzursuzluk, yetenek yitimi, durgunluk, kaslarına
egemen olamama, dışkısını tutamama, beyinde atrofi görülüyor. 4-5 yılda ölen bu hastalar, psikolojik işbirliğine
giriyorlar.

ALTINI ISLATMA (enuresis)

Çoğunlukla yetersiz, dengesiz tuvalet eğitimi nedeniyle altını, gece yatağını ıslatma. Bunda ailenin yatkınlığı,
sara gibi bedensel nedenler, uyku derinliği etliki oluyor. Altını ıslatma olaylarının büyük çoğunluğunu çocuk-anne
gerginliği, kardeş kıskançlığı, kalabalıkta annesini yitirme, yaşından küçük olma isteği gibi ruhsal nedenler
oluşturuyor.

Sabırl, anlayışlı bir yaklaşımla sona erdirilebilen bu sorun, tek başına ruhsal uyumsuzluk sayılmamaktadır.

ALKOL SANRISI (alcohol hallucinosis)

Uzun süreli alkol kullanımına bağlı olarak, alınan alkol miktarının azaltılmasından ya da tümüyle kesilmesinden kısa bir süre,
özellikle 48 saat sonra ortaya çıkan işitsel sanrılarla kendini belli eden organik bir ruh hastalığı.

ALKOL PSİKOZU (Alcoholic psychosis)

Alışkanlık düzeyinde ve aşırı derecede içki kullanmanın yarattığı ağır bir psikoz. Uzun süre alkol kullanıp, alkolü birden
bırakanlarda bilinç bulanıklığı, yönelim bozukluğu: görme, dokunma, işitme sanrıları biçiminde psikoz belirtileri
görülüyor. Hasta duvarda korkunç hayvanların varlığından, deride böceklerin dolaştığından yakınmaya başlıyor. Bunların
%15' nöbete girince ölüyor.

4 Mayıs 2010 Salı

ALKOLLÜ İÇKİYE DÜŞKÜNLÜK (alcoholism)

Az alındığında uyarıcıi neşelendirici, kişiler arası ilişkileri kolaylaştırıcı, sıkılganlıı giderici, özgüveni artırıcı etkisi olan; sıkıntıları unutturan, cinsel isteği kamçılayan, gerginliği azaltan, zengin-yoksul her kesimden insanın kullandığı rakı, şarap, bira gibi içkiler. Vücudunda dolaşan kanın 100 santimetreküpünde 10-20 miligram alkol bulunan kişi, canlanıp neçeleniyor. Bu oran 100 miligrama çıktığında kişi, kendi denetimini yitirecek kadar sarhoş olur. Abuk subuk konuşuyor, yürürken yalpalıyor, taşkın davranışlar gösteriyor. Kandaki alkol oranı %300' ü geçtiğinde işe, kişi komaya giriyor ve ardından ölebiliyor.

Alkol karaciğerde yağlanmaya, pankretite, siroza,mid-bağırsak bozukluklarına, kalp-damar hastalılarına yol açar. En ağır yıkımı beyinde yaparak alkol bunaması, alkol paranoyası ve alkol halüsinozunun oluşmasına yol açar.

ALKOLİK (alcoholic)

İçki tüketmeden duramayan, bu yüzden çalışması aksayan, beden ve ruh sağlığı bozulan kişi. İçkinin kişiyi yönetmeye başladığı dönemdir. İçkiyi bırakan kişide, alkolden kesilme belirtileri görülür. Bunlardan bazıları bedende titremeler, yüzde kızarma, ateş yükselmesi, iç sıkıntısı, uykusuzluki baş ağrısı, korkma, panik durumlarıdır.

ALIŞTIRMA YASASI (law of exercise)

Öbür değişkenler eşit tutulduğunda, belirli bi iş üzerindeki uğraşının aynı iş üzerinde daha sonra gerçekleşecek olan uğraşıyı kolaylaştıracağı yolundaki genelleme, mümarese kanunu.

ALIŞTIRMA (EXERCİSE)

1. Herhangi bir davranışı ya da tepkiyi daha iyi bir duruma getirip köklü olmasını salamak için uygulaya konulması istenilen ödev.

2. Öğrencilerin, öğrendikleri şeyleri yeni durumlarda uygulamalarına olanak vermek amacıyla düzenlenen çalışma ve yinelemeler, termin, mümarese

ALIŞKANLIK (habit)

Öğrenilerek edinilip düzenli ve sürekli olarak kendini gösteren yalın davranışlardır.

ALINGANLIK SABUKLAMASI (delusion of reference)

Başkalarınca yapılan davranışların, kendini kötülemek ya da küçük düşürmek içim yapıldığı kanısı.

ALINGANLIK (hypersensivity)

Kişinin özgüven eksikliği yüzünden, kendisine yöneltilen eleştirilere aşırı tepki göstermesi durumu.

ALIKLIK (idiocy)

Zeka yetersizliği en alt düzeyde, eblehlik. Alıklık zeka bölümü, genellikle 0- 30 arasında kabul edilmiştir.

ALIK (idiot)

Zihinsel yetersizliği en alt düzeyde olan (kişi); ebleh.

ALICI SİNİRLER (afferent nerves)

Toplanan duyumları beyin merkezlerine ileten siniler.

ALICI (receptor)

Yalnızca belirli uyarıcılara karşı duyarlı olan uzmanlaşmış sinir hücreleri. Memelilerde alıcılar, dört ayrı tür tepki göstererek biçimde uzmanlaşmıştır. Bunlar termik alıcılar, mekanik alıcılar, kimyasal alıcılar ve ışık alıcılarıdır.

Termik alıcılar, derideki sıcak ve soğuk alıcılardır.

Mekanik alıcılar, İşitme, denge ve dokunma alıcılarını kapsamaktadır.

Kimyasal alıcılar, tat alma, koku ve derinin kimyasal duyarlılığının alıcılarıdır.

Işık alıcıları
da gözdeki alıcılardır. Bir de dokulardaki fiziksel ve kimyasal nitelikteki ağrı ve sızıları saptayan alıcılar vardır. Elektirksel uyarıcılara duyarlıklarına göre uzmanlaşmış nöron, uzmanlaşmamış nöron ve uzmanlaşmış epitelyum -- hücre - nöron karışımı olmak üzere üç tür alıcı vardır.

ALGISAL YAPI (perceptual structure)

Algılamanın parçaları arasınraki ilişkiler.

ALGI SÜRESİ (perception time)

Algının gerçekleşmesi için beyin süreçlerinin gerektirdiği süre.

ALGI ALANI (perceptual field)

Belirli bir süre içinde deneğin ayırt edici tepkiler ypabildiği çevre, özellik ve varlıkların tümü.

EL AYNASI

AMAÇ: Kimin liderlik özelliklerine sahip kimin çekingen, kimin zaman zaman izleyen olduklarını ve bu durumdan dolayı duygularını fark etmeleri, üyelerin kendilerini tanımalar,,,,

ALIŞTIRMA:İkişerli eşleşilir.
Üyeler eşlerinin karışında ellerini açıp, hareket ettirerek birbirlerini izlemeye çalışırlar.

(Voltan, 1980)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

FRANZ ANTON MESMER (1734 - 1815)

Hipnozu keşfeden kişidir. Hipnozu etkili bir tedavi aracı olarak kullanmıştır. Ayrıca Marie Antoinete ' in sarayında halkı eğlendiren bir vodvil oyuncusudur.

2020-2021 REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA PROGRAMI

               2020-2021 yılında hazırlanması gereken rehberlik çerçeve programı genel yerel ve özel yerel hedefler doğrultusunda planlanmas...